Ana içeriğe atla

Osmanlı' da Mucitler ve İcatlar

KONU 1-)      Osmanlı'nın Mucit Topçu Padişahları

Havan topunu İstanbul'un fethi esnasında ilk defa döken ve kullanan Fatih olmuştur. Surları dövüp yıkan o büyük topların (şahi gibi) balistik hesaplarının yapımı ve dökümünü ise Türk ustalarla beraber üstlenmiştir. Bunları ilk kez Macar topçu Urban'ın döktüğü eksik bir bilgidir. Doğrusu; Osmanlı tophanesinde iş bulan Urban'ın bir top döktüğü ve ilk atışta parçalanması neticesinde kendisinin de can verdiğidir. Dolayısıyla fetih sırasında kullanılan toplar öz be öz Türk ustalarının (Musluhiddin Efendi, Sarıca Sekban ve tabii ki Fatih) yapımıdır. Diğer taraftan tarihte ilk içi yivli topu 1868'de Almanlar değil; bundan asırlar önce Sultan II. Beyazıd icat etmiştir. Oğlu Yavuz, giriştiği fetihlerin çoğunu babasının döktürdüğü toplar sayesinde kazanmıştır.

KAYNAK;(Hüseyin Algül, Büyük Fetih ve Sonrası, İzmir 1989, 5.2)





konu 2-)  Müslüman icat yapamaz, “ara eleman” olsun(muş)!

Pes doğrusu! Hani olur da, bu kadar da olmaz! Müslüman olduğumuz için bizden mucit çıkmazmış! O yüzden boşuna icat yapmaya falan uğraşmamalı, “ara teknik elaman” olmaya bakmalıymışız. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar öyle diyor.
Bu nasıl bir zihniyet böyle ya?!...
Sormazlar mı, “tamam, halkı müslüman bir ülkeyiz de, İslam ile mi yönetiliyoruz” diye?... Bu ülkede hayatı İslam mı biçimlendiriyor? Eğer icat yapamıyorsak, bu İslam’dan mı kaynaklanıyor, yoksa “Demokratik-Laik-Kemalist düzen”in yetiştirdiği “zayıf kapasiteli, düşük kaliteli insan profili”nden mi? Beceriksizliğin, tembelliğin, “beyin faaliyetleri”ni kullanmamanın, üretebilecek yeterliliği haiz olamamanın müsebbibi İslam mı, yoksa Laik-Kemalist rejim mi? “Düşünce özgürlüğü”nü kısıtlayan, “üretim”i yasaklayan, insanları aslından-neslinden uzaklaştırıp “Batı’nın taklitçisi, takipçisi ve hayranı” haline getiren, “baskı ve kaos”la insanları sindiren; sonra da böyle bir “bönlük”ün ceremesini İslam’a yıkan, bu rejim/sistem değil mi?
Bu “ara eleman” tavsiyesi niçin olabilir dersiniz? İnsanımızı “küresel ve yerel sermaye ve iş çevreleri”nin “kalifiye işçi/amele”si haline dönüştürmeye yönelik bir gizli plânın dışavurumu olmasın sakın!
Öyle ya, ne yaptınız icat yapılması için? Hangi “bilim insanı”nı desteklediniz, hangi “bilimsel araştırma”ya kaynak sağladınız? Ar-Ge çalışmaları kamuda ve özelde bütçe içinde ne kadar yer tutuyor? İnsanları “günlük geçim sıkıntısıyla cebelleşmek”ten dolayı “bilimsel çalışmalar”a fırsat bulamaz halden kurtardınız, onlara gerekli fonları sağladınız da icat yapan çıkmadı mı? Her yıl Tübitak’ın öğrenciler arasında yaptığı yarışmalarda bile ne cevherler çıkıyor! Hangisini destekleyip üretime geçmesini sağladınız? Yönetimin acizliğini, beceriksizliğini, işbilmezliğini ve ezginliğini insanımızın aklına, fikrine ve zekâsına maletmenin, müslümanlara “amele takımı”ndan olmayı tavsiye etmenin, adeta müslümanları “geri zekâlı asalaklar” olarak vasıflandırmanın/tanımlamanın arkasında yatan saik ne acaba?
Bu kafa yapısına göre, İslam bilime engel! Ama acaba öyle mi? Tarihte kısa bir yolculuk yaparsak tam tersi olduğunu görürüz. İşte birkaç örnek:
“Küçük kan dolaşımı”nı bulan İbnünnefis, ilk “katarakt ameliyatı”nı yapan Ammar, “trigonometri, sinus, kosinüs”ü bulan Battani, “zooloji ilmi”nin öncüsü Cahiz, ilk “sistem mühendisi, sibernetikçi, elektronikçi ve bilgisayarın babası” Cezeri, trigonometriye “tanjant, kotanjant, sekant, kosekant”ı kazandıran Ebu’l Vefa, “med-Cezir”i keşfeden Ebu Maşer, “ondalık kesir sistemi”ni bulan Gıyasüddin Cemşid, ilk “cebir kitabı”nı yazan ve Batı’ya “cebir”i ve “rakamlar”ı öğreten Harizmi, ilk “kâğıt fabrikası”nı kuran İbni Fazıl, ilk “coğrafya kitabı”nı yazan İbni Havkal, ilk “torna tezgahı”nı yapan İbni Karaka, “Verem mikrobu”nu keşfeden Kambur Vesim, ilk “kanser ameliyatı”nı yapan ve “kılcal damar sitemi”ni keşfeden Ali Bin Abbas, “göz hastalıkları” hakkında ilk eseri veren Ali Bin İsa, Avrupa’ya “tedavi metodları”nı öğreten Ali Bin Rıdvan, “Dünyanın döndüğü”nü ilk bulan, Kristof Colomb’dan 500 yıl önce Amerika kıtasının varlığını bildiren, Matematik, Jeoloji, Coğrafya, Tıp, Felsefe, Fizik, Astronomi gibi dallarda eserler yazan Beyruni, “atom bombası” fikrinin mucidi ve “kimyanın babası” Cabir Bin Hayyan, Avrupa’ya “matematik”i öğreten Ebu Kamil Şuca, ilk defa “ses” olayını fiziki yönden açıklayıp izah getiren Farabi, ilk defa “ekliptik meyil”i tesbit eden Fergani, ilk kez “Dünyanın çevresi”ni ölçen Hasan Bin Musa, “göz doktorları”na öncülük eden Huneyn Bin İshak, Wright kardeşlerden 1000 yıl önce “ilk uçak”ı yapıp uçan İbni Firnas, “tarih”i ilim haline getiren, “sosyoloji”yi kuran, “psikoloji”yi tarihe uygulayan, ilk kez “tarih felsefesi” yapan İbni Haldun, “optik ilmi”nin kurucusu, “göz ve görme sistemleri”ne açıklık kazandıran, “Galile teleskopu”nun arkasındaki isim İbni Heysem, eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulan, “hastalık yayan küçük organizmalar”, “civa ile tedavi”, “ilaç bilimi”, “dış belirtilere dayanarak teşhis koyma”, “botanik ve zooloji” ilminin babası İbni Sina, “füzecilik”in babası Lagarî Hasan Çelebi, “geometrik şekiller”in yüzölçümlerini bulmak için metodlar geliştiren Mağribi, ilk kez “depremlerin oluş sebebi”ni açıklayan Mes’ûdi, Cebirdeki “binom formülü”nü bulan Ömer Hayyam, bugünküne çok yakın “dünya haritası”nı çizen Piri Reis, Newton’dan çok önce “diferansiyel hesabı”nı keşfeden ve “Dünyanın çapı”nı doğru olarak hesaplayan Sabit Bin Kurra, “deneysel fizyoloji”nin öncülerinden Sabuncu Oğlu Şerefeddin, 1000 yıl önce “ilk çağdaş ameliyat”ı yapan, “ilk böbrek ameliyatı”nı gerçekleştiren Zehravi...
Bunlar sadece birkaç örnek...
Ne zaman ki İslam’dan uzaklaşma başladı, müslümanlar bilimsel gelişmelerden de uzaklaştı, icat da yapamaz oldu. Cumhuriyet kurulduktan sonra zihinler hepten dumura uğradı. Eğer icat yapamıyorsak bu, müslüman oluşumuzdan değil, “Cumhuriyet’in insanımızı yetiştirme tarzı”ndan değil mi?

Faruk Kose.


Ebu'l iz El-Cezeri :Sibernetik Robot Biliminin ve Mekaniğin Babası, Hidromekanik Dehasi

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh