Ana içeriğe atla

Ne olmak istiyorsunuz hristiyan mı, dinsizmi

NE OLMAK İSTİYORSUNUZ: HRİSTİYAN MI, DİNSİZ Mİ?

Mustafa Kemal ve İsmet Paşa


19 Ağustos Pazar akşamı Mustafa Kemal ve İsmet Paşalar -Lâtife Hanım ile birlikte bana akşam yemeğine geldiler. Keçiören'e giderken sağ tarafta kubbeli köşk denen mevkide, bol suyu ve büyücek havuzu olan bir köşkte kira ile oturuyordum. İsmet Paşa, Lozan'da iken Mustafa Kemal Paşa, Lâtife Hanımla birlikte, bir kere daha bana akşam yemeğine gelmişlerdi.

Münakaşayı, İsmet Paşa ile ben yaptım. Mustafa Kemal Paşa sükûnetle bizi dinledi.

Mustafa Kemal Paşa, Lozan'dan da aldığı hızla, ne İktisat Kongresi'nin ve ne de heyet-i ilmiyenin hazırladığı programlara ilgi göstermeyerek müthiş bir inkılâp hamlesi teklif etti:

-"Hocaları toptan kaldırmadıkça hiç bir iş yapamayız. Bugünkü kudret ve prestijimizle bugün bu inkılâbı yapmazsak, başka hiç bir zaman yapamayız." İlk Fethi Bey Grubu'ndan sonra da Mustafa Kemal Paşa'dan işittiğim bu yeni inkılâp zihniyetini İsmet Paşa bir çırpıda tamamlıyordu. Aradaki zaman fasılaları kendiliğinden ortadan kalkarak, bu üç şahsiyetin üç maddelik programlan kulaklarımda tekrarlandı:

I- İslâmlık terakkiye manidir

2- Arapoğlunun yavelerini Türklere öğretmeli.

3- Hocaları toptan kaldırmalı!



NE OLMAK İSTİYORSUNUZ: HRİSTİYAN MI, DİNSİZ Mİ?


"Peki amma ne olmak istiyorsunuz?" dedim. Hristiyan mı, dinsiz mi? Hiç birine imkân olmamakla beraber her iki yol da, hem tehlikeli hem de geridir! Münevver Hristiyanlık âlemi ilim zihniyetine daha uygun yeni bir din esasları araştırırken bizim, onların köhne müessesesini benimsemekliğimiz müthiş

tehlikesiyle beraber, geri bir hareket olur! Dini kaldırmak ise yeni müthiş tehlikesiyle beraber medeniyet âleminin nefret ettiği geri bir yol olduğundan maksatsız bir hareket olur. Bir millet de duygu birliği, itikat birliği ve menfaat birliği olmazsa, idare edenlerle edilenler arasında bir uçurum açılır ve bu uçurum, günün birinde millete mezar da olabilir! Ben her fırsatta söylediğim gibi, dinle uğraşmanın bizi daha ziyade terakkiden alıkoyacağı ve daha ziyade geri götürebileceği kanaatındayım. Dini olduğu gibi bırakmalı ve hükümet, ne buna tesir yapmalı ve ne de tesiri altında kalmalıdır! Biz millî istiklâlimiz gibi, millî hürriyetimizi de en mukaddes gaye tanımalıyız ve bunun zevkini bütün millete tattırmalıyız.


Bunun için medenî hedeflerimizde sür'at, fakat içtimai gayelerimizde tekamül yolunu tutmalıyız. Ben taassuptan uzak ve terakki sever bir insan olduğumu eserlerimle de
gösterdim! Zaten yakından biliyorsunuz. Din hakkındaki düşüncemi doğuda iken çocuklar için yazdığım "Öğütlerim" başlıklı eserimde de üç yıl önce neşretmiş bulunuyorum. Müsaadenizle okuyayım.


"Din ve Mezhep" öğüdünü okudum. Sükûnetle dinlediler

"Din ve Mezhep" öğüdünün hülâsası şudur: Dinin kısaca tarihi, dinsizlik ve din değiştirmenin bir milleti harap edeceği, müstemlekecilerin İslâm aleyhtarı olmalarının sebebi, halkın en büyük teselli ve inzibat kuvvetinin din olduğu, din ve mezhebin ancak mabetlere bırakılarak hayata karıştırılmaması lâzım.

Şu satırları aynen alıyorum: "Bazı ecnabî diliyle İslâmlık aleyhinde yazılan kitaplar, bilhassa müstemlekelerden yetişebilecek İslâm gençlerinin ahlâkını bozarak ortaya tefrike düşürmek maksadıyla kaleme alınmıştır. Bu kitapları okuyup da şuna-buna telkinat yapmak, budalacasına bir cinayettir. Bir çocuğa veya bir adama din aleyhinde telkinde bulunmak, biçarenin dimağını neşterle kazımak demektir ki, hemen kangren yapar! Halbuki din, bir millet fertlerinin perçinidir. Dinin gevşediği yerlerde, birlik perçini de gevşemiş demektir."diler. Hiç cevap vermediler. Bahis de kapandı.

Mustafa Kemal Paşa'nın büyük bir dikkat ve sükûnetle beni dinleyişinden ve ara-sıra İsmet Paşa'yı süzmesinden ve ayrılırken de bana karşı gösterdiği samimiyetten çıkardığım mana, beni haklı bulduğu idi. Fakat mütâlaarıma hak vermekle, tekrar,"mefkure hatırasına" döneceğini, hiç de aklıma getirmemiş idim! 



KAZIM KARABEKİR'İN KALEMİNDEN, ATATÜRK'ÜN DİNLERE BAKIŞI


"Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişmesini inkar etmek olur.." M. K. Atatürk (Sayfa,159)

"... Arapoğlunun yavelerini Türkoğullarına öğretmek için Kuranı Türkçeye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler.." M. Kemal Atatürk (Sayfa,159)



KAYNAK:
Kitap Adı: Paşaların Kavgası (Kazım Karabekir’in kaleminden)
Yayın Evi: Emre Yayınları (Cumhuriyet Tarihi Serisi)
Kitabın fiyatı 12 ytl








SAYFAMIZI PAYLAŞIN

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh