Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran 27, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Neler yıktık

Yavuz Bahadıroğlu – Neler yıktık? Rahatça söyleyebilirim ki, tarihinde övünebileceği çok şey olmasına rağmen, övünmek şöyle dursun, hatta dövünen başka bir millet yoktur! Şöyle bir düşünün bakalım, kaç âbide, kaç “âbide insan” hatırlayacaksınız? Saymakla bitiremeyeceğinizden eminim. Ne çare ki reddettik! Yokmuş gibi yaptık! Türkiye’yi bin yıllık geçmişinden koparıp, doksan seneye hapsettik. Tabiatıyla tökezledik! Özgüvenimizi yitirdik. O kadar ki, “Biz adam olmayız” sözünü dillerimize pelesenk edip kendi kendimizi sürekli aşağıladık. Kısacası “redd-i miras”(geçmişi reddetmek) bu milletin özgüvenine mal oldu! Bu öyle bir “redd-i miras”tır ki, alfabeden başlar, kılık kıyafette çıkar… Ama orada da bitmez: Şehir, hatta köy isimlerini değiştirmeye kadar gider. Mevsim isimleri, ay isimleri, gün isimleri, saat, takvim, vesaire… Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlardan aldığımız meşhur “Goben” zırhlısının “Yavuz Sultan Selim” olarak değiştirilen ismini, “Cumhuriyet Türkiyesi” bir kez daha değ

Baba, Oğul ve Minik Serçe

Baba, Oğul ve Minik Serçe 80 yaşına merdiven dayamış yaşlı baba ile onu ziyarete gelen 45 yaşında ve saygın bir işadamı olan oğlu salonda oturuyorlardı. Hal hatırdan, çoluk-çocuktan, havadan-sudan sohbet ettikten sonra oğlu susmuş, ayrılmanın sinyalini vermişti. O anda üzerinde oturdukları sedirin yanındaki pencerenin pervazına bir serçe kondu. Yaşlı baba serçeye gülümseyerek biraz baktıktan sonra oğluna sordu: "Bu ne oğlum?" Oğlu şaşkın, cevapladı: "O bir serçe baba." Yaşlı baba serçeye

Lüks otelin odalarında molotof kokteyli

Lüks otelin odalarında molotof kokteyli  Gezi olayları sırasında lüks otelde molotof kokteylleri ele geçirildi İstanbul’daki Gezi Parkı olayları sırasında göstericilerin sığındığı lüks bir otelin odalarında molotofkokteylleri ele geçirilirken, otelin otoparkı ise revire çevrildi. Molotofkokteyllerinin bulunduğu odalar ve revire çevrilen otopark polis kamerasıyla görüntülendi. Gezi Parkı olayları sırasında polisin attığı gaz bombasından etkilenen göstericiler, beş yıldızlı bir otele sığınmıştı. Gazdan etkilenen göstericilere otelde müdahale edilmiş, otelin içi adeta revire çevrilmişti. Göstericilere kapılarını açan lüks otelin odalarından molotofkokteylleri çıktı. Polisin düzenlediği baskınlar sırasında molotofkokteyllerinin yanı sıra, otelin otopark bölümünde eylemcilere dağıtılmak üzere olduğu kaydedilen çeşitli yaşam malzemesi de bulundu. Polisin kaydettiği görüntülerde, lüks otelin bazı odalarında eylemlerde kullanılmak üzere hazırlanmış molotofkokteylleri yer alıyor. Sırt çantasınd

Örtülü Çalışan İstemiyor

PO Örtülü Çalışan İstemiyor"a Açıklama Petrol Ofisi, İşkur'a verilen personel ilanında düşülen "Petrol Ofisi’nin genel şartı giyim konusunda türbanlı bayan çalıştırmıyor” notuyla ilgili açıklama yaptı. Bugün Akit'te çıkan haberde, başörtülülere karşı düşmanca tavır sergileyen firmalara bir yenisinin eklendiği, medya patronu Aydın Doğan’ın 2010’da Avusturyalı OMV’ye sattığı Petrol Ofisi’nin ilkeleri arasında “başörtülü personel çalıştırmama” olduğu, çağdışı ayrımcılığın PO’nun Düzce’deki Bayraktarbaşı Petrol’e ait akaryakıt istasyonunda patlak verdiği ifade ediliyordu. Haberin devamında şöyle deniliyordu: "PO’nun Düzce’deki Bayraktarbaşı Petrol’e ait akaryakıt istasyonu, eleman almak için İşkur’a verdiği ilanda; Petrol Ofisi’nin marketinde çalıştırılmak üzere çalışma arkadaşı arandığını dile getirerek gerekli şartları belirtti. Bayraktarbaşı Petrol, verdiği ilanın altına ise skandal bir not düştü. Notta, 'Petrol Ofisi’nin genel şartı giyim konusunda türbanlı

DİKTATÖRÜ DERSİM'DE ARA

Fatihin Torunları !!!! DİKTATÖRÜ DERSİM'DE ARA !!!! Son dönemdeki açıklamalarında sıkça kendisine ‘diktatör’ suçlamasında bulunan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na cevap veren Başbakan Erdoğan, “Diktatör görmek isteyen Dersim katliamının mimarı ‘Milli Şef’lerine baksın” dedi. HASAN ÖNAL / TBMM BÜROSU Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendisinden vali ve emniyet müdürünü görevden alması çağrısında bulunan ve isyancı yeniçerilere benzettiği Gezi Parkı platformuna sert tepki göstererek, “Ayaklar ne zamandan beri baş olmaya başladı” dedi. Eylemcilere destek veren Divan Otel’le ilgili de açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Biliyorsunuz yasalarda yataklık etmek de suçtur. Bu bir yataklık etme suçudur” dedi. Gezi Parkı eylemlerine katılan gençlere seslenen Erdoğan, onlara “oyuna gelmeyin, kullanılmayın” çağrısı yaptı. Erdoğan, Gezi Parkı olayları nedeniyle ertelediği Gazze ziyaretini her an yapabileceğini kaydetti. ŞİDDETE BAŞVURANLAR KAYBETMEYE MAHKUMDUR Konuşmasında Gezi Parkı olayları sonrası

Atatürk'ü hapse attırmış!

II. Abdülhamid, Atatürk'ü hapse attırmış! “Abdülhamid devrinin her 24 saati bin muammayla doludur.” 1930’larda sıkı bir Abdülhamid düşmanı iken 1960’larda tam tersine koyu bir Abdülhamid hayranı olarak karşımıza çıkan yazar Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nun bu cümlesi beni çok düşündürmüştür.  Her 24 saatine binbir muammayı doldurmuş bu karmaşık iktidar döneminin kıvrımları arasında saklanmış nice olay ve çehrenin gerçek yüzü, ağır ağır aydınlanmakta. Anlatacağım olay da, bizzat Mustafa Kemal tarafından en az iki defa dillendirildiği halde, Atatürk’ün resmi biyografilerinde ya geçiştirilmiş yahut da yazıldığı halde dikiz aynamıza bir türlü girememiştir. Bugün vefatının 90. yılında Sultan II. Abdülhamid’i rahmetle anarken, onun “muamma”larından birini daha büyüteç altına alıyoruz. 21 Ekim 1904’te, 24 yaşında Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı olarak mezun olan Mustafa Kemal, birkaç ay kadar tayinini bekleyecekti. Bir süre sınıf arkadaşı Ali Cebesoyların Kuzguncuk’taki yalısında m

Tokyo Camii'ni Atatürk yaptırmadı!

Tokyo Camii'ni Atatürk yaptırmadı! Tarihçi Mustafa Armağandan çok tartışılacak bir yazı daha... Buyurun okuyun ; Ortalık efsaneden geçilmiyor. Yok Mimar Sinan, Mihrimah'a aşık olmuş da, vuslata eremeyince ona iki cami yapmış da, yok aşkını tül perde haline getirdiği cami duvarıyla göstermiş de... Dedikodusu hakkında bile bilgimizin bulunmadığı şu sahte aşk hakkında romanlar bile yazıldı ya, helal olsun. Şimdi de kalkmışlar, Atatürk'e Tokyo Camii'ni yaptırıyorlar! Güya Atatürk Paris Camii'ne yılda 10 bin Frank para gönderiyor, öte Tokyo Camii'ni de yaptırıyormuş. Bir şairden çok efsane imalatçısı olarak çalışan Sunay Akın da iyice coşmuş, "Gezegenin en doğusunda sabah ezanının okunduğu ilk camiyi Mustafa Kemal yaptırdı" diye döktürüyor ekranda. Güya 1894'te İstanbul'a gelen (oysa 2 yıl önce gelmişti) ve 4 yıl kalan (oysa 1914'e kadar aralıklarla 20 yıl kalmıştı) Yamada adlı Japon "1930'lu yıllarda" Ankara'ya gelip At

insanlar açlıktan ölmektedir.

Osmanlı zamanında Selanikle birlikte ülkenin en büyük liman kenti olan İzmir’de 1930 yılında açlıktan insanlar ölüyor.” Tarımsal Devrim Yaptık” diyen ve bunu destekleyen bir zihniyetin ” Tarım Bölgesi’ diye tabir edilen bir vilayetinde insanlar ölüyor.. …Bunlar bir yana, o devir salt maddi açıdan bile perişan bir devirdir .. Mesela 1930 ‘ lu yılların Türkiyesi’nde ,İzmir Urla gibi bir Ege şehrinde  bile insanlar açlıktan ölmektedir.Kefen bezi yokluğunda ,ölülerin kefensiz gömülüp gömülmeyeceği Diyanet İşleri Başkanlığ’ndan sorulmaktadır. Taşköprü Müftülüğüne hitaben ”Diyanet İşleri Reisi Şerafettin Yaltkaya” imazsıyla yayınlanan bir fetvada ( 16.11.1942 tarihi ve 153 sayılı) pamuklu,yünlü,ipekli herhangi beyaz bir bezin kefen olarak kullanılabileceği bidirilmektedir” Görüldüğü gibi bir kıyı şeridi şehrinde insanlar açlıktan ölüyorlar ve kefen bulmakta bile zorlanıyorlar.Bu yüzden diyanetten fetva istiyorlar. ”Ortalama bir memurun aylık maaşı 50 lira civarında olduğu bu dönemde , çağdaş

Kazım Karabekir'in Atatürk'e yazdığı şiir

İşte Kazım Karabekir'in Atatürk'e yazdığı şiir Kitaplarımı Yaktırana Sende kuvvet varsa bende de hakikat var, Kuvvet sistir kalkar, hakikat güneştir doğar, Ben korkmam kuvvetten, sen de korkma hakikatten, Ondan korkanlar ayrılamaz zulüm ve zulmetten. Halbuki, Kimde hakikat gördünse sen ondan çok korktun, Tevkifler yaptın, evleri bastın. Neydi kastın? Çok insan astın. Tevkif olundum, köşküm basıldı, Dört çuval evrakım da alındı, Üç bin kitabım gece yakıldı, Yıllarca peşime hafiye takıldı. Fakat gördün ki, hiç korkmam ben, Niçin ya hala sen Korkuyorsun hakikatten? Kazım Karabekir Sebil, 13 Şubat 1976, s.3. Mustafa Armağan (Kızıl Pençe, Timaş Yayınları, Mart 2012, İstanbul, Sf:7.)

YILDIRIM BEYAZİD HAN “İŞTE HAK, İŞTE SALÂHİYET!

YILDIRIM BEYAZİD HAN “İŞTE HAK, İŞTE SALÂHİYET! Padişahın devlet sayıldığı günlerdeyiz: Yıl 1393… Başkent Bursa. Osmanlı tahtında Niğbolu kartalı Yıldırım Bayezid oturuyor… Sefer dönüşü bir solukluk uğradığı yerde “Ayak Divanı” (padişahın doğrudan halkın şikayetlerini dinlemesi) kurdurup halkın dertlerini dinlerken, yaşlı bir kadın bağıra bağıra padişahı azarlamaya başlıyor: “Padişahım! Yularını gevşek tuttuğun hademelerinden biri, destur dilemeden sütümü içti. Bedelini talep ettiğimde bağırıp çağırdı. İmam efendinin himmeti, ahalinin gayretiyle herifi yakalayıp kadı efendiye götürdüm. Lâkin senin kadı, herifin lehine hükmetti. Mağdur oldum. Hakkımı isterim.“ Hademe aranıp bulunuyor. Getirilip padişahın huzuruna çıkarılıyor. Padişah bizzat sorguluyor: “Böyle iken böyle yaptın mı?” Adam boynunu bükmüş, yalvarıyor: “Affediniz Hünkârım, şeytana uydum.“ Suç sabit. Hademe cezalandırılacak ve konu kapanacak. Hayır! Padişahın aklı bu işin içindeki işte: “Acaba şahitli-ispatlı bir suçu, kadı e